T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2905
Karar No: 2021/1214
Karar Tarihi: 12.10.2021
YARGITAY KARARI
YARGITAY KARARI
MAHKEMESİ:Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11. Asliye
Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi
üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda onanmış, davacı vekilinin karar
düzeltme istemi üzerine onama kararı kaldırılarak hüküm bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma
kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; davalının bir ticari ilişki sebebiyle 30.000 Euro bedelli bonoyu müvekkiline verdiğini,
müvekkilinin akrabalık ilişkisine güvenerek vade tarihi bulunmayan bonoyu aldığını, bono bedeli
ödenmeyince müvekkilinin icra takibi başlattığını, davalının şikâyeti üzerine İcra Hukuk
Mahkemesince bononun ibrazı için bir yıllık sürenin geçtiği gerekçesiyle takibin iptal edildiğini, ancak
borcun ödenmediğini, bu nedenle davalının sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek 6762 sayılı Türk
Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 644. maddesi uyarınca 30.000 Euro'nun reeskont faiziyle
birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; davacının... Unlu Mam. San. Tic. Ltd. Şti.'nin ortağı ve müdürü olduğunu,
müvekkilinden şirkette çalışmasını istediğini, maaş ve %20 şirket hissesini bedelsiz devredeceğini
taahhüt ettiğini, hisse devrinin 19.02.2010 tarihinde yapıldığını, ancak taraflar arasında anlaşmazlığın
baş gösterdiğini, dava konusu senedin silah zoruyla müvekkiline imzalatıldığını, bu hususta suç
duyurusunda bulunulduğunu, müvekkilinin işine son verildiğini, müvekkili ile davacı arasında bir ticari
ilişkinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.12.2013 tarihli ve 2011/480 E., 2013/392 K. sayılı
kararı ile; vade tarihinin bulunmaması ve düzenlenme tarihinde oynama bulunması nedeniyle icra
takibine dayanak belgenin bono niteliğinde olmadığı, davanın hisse senedi alım satımı nedeniyle
oluşan alacak nedeniyle açılan dava olduğu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca senedin zorla
imzalatıldığı iddiası ile başlatılan soruşturmada yeterli delil bulunmaması nedeniyle takipsizlik kararı
verildiği, zorla belge alımına dair hususun kanıtlanamadığı, ancak hisse devir sözleşmesinde hisse
devrine ilişkin bedelin peşin olarak ödendiğinin belirtildiği, tarafların noter önünde düzenlenen satışa
dair belgenin gerçeği yansıtmadığı hususunda muvazaalı işlemlerine dayalı olarak hak iddia
edemeyecekleri, davacının bononun hisse bedeli karşılığında verildiğini kanıtlayamadığı, dayanak
senedin delil başlangıcı niteliğinde olup tek başına alacağın varlığını ispatlayabilir niteliğinin
bulunmadığı, alacağın varlığının başkaca delillerle ispatlanmasının gerektiği gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde
bulunmuş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.02.2015 tarihli ve 2015/64 E., 2015/1576 K. sayılı kararı
ile kararın onanmasına karar verilmiş, bunun üzerine davacı vekili karar düzeltme isteminde
bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 24.12.2015 tarihli ve 2015/6569 E., 2015/13908 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, TTK'nın 644. maddesine dayalı olarak açılmış olup davacı vekili 26.07.2012 tarihli
dilekçesinde dava konusu bononun davacının dava dışı... Unlu Mamüller San. Ltd. Şti'deki hisselerinin
bir kısmının davalıya devri karşılığında verildiğini belirtmiştir. Dosyada mevcut Ankara 62.
Noterliği'nin 23.02.2010 tarih 02408 yevmiye nolu limited şirket hisse devir sözleşmesi incelendiğinde
davacı ...'un dava dışı... Unlu Mamüller San. Ltd.Şti'ndeki 2 hissesini 1.000,00 TL karşılığında davalı
...'ya devrettiği görülmektedir. Davalı vekili cevap dilekçesinde, şirket hissesinin müvekkili ...'ya
bedelsiz olarak verildiğini, dava konusu senedin de zorla imzalatılarak alındığını, bedelsiz olduğunu
savunmuştur. Bu savunma karşısında davacı vekili davalının savunmasının aksine dava konusu senedin
şirketin %20 hissesinin devri karşılığında verildiğini senedin arka yüzüne davalı tarafından kendi el
yazısı ile “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir” ibaresinin yazıldığını iddia etmiştir.
Mahkeme gerekçesinde “dava konusu bononun vade tarihinin bulunmaması” ve “düzenlenme tarihinde
tahrifat olması” nedeniyle bono niteliğinde bulunmadığı kabul edilmiş ise de dava konusu bononun 1
yıllık ibraz süresinin geçirildiği sabit olmakla birlikte düzenleme tarihinde tahrifat olduğu hususu
yargılamanın hiç bir aşamasında taraflarca ileri sürülmemiştir.
Dava konusu senedin arka yüzündeki “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir” ibaresinin davalıdan
sadır olduğunun anlaşılması halinde devir bedelinin Ankara 62. Noterliği'nin 23.02.2010 tarihli hisse
devir sözleşmesinde yazılan 1.000 TL olmayıp senet bedeli kadar olduğu, bu taktirde de hisse devir
bedelinin ödenmediği anlaşılmış olacaktır.
Yine davacının ibraz ettiği senedin arka yüzündeki yazının davalıdan sadır olması halinde senet açıkça
davalının borç ikrarını içerdiğinden ayrıca başka delillerle borcun varlığının ispatı da gerekmeyecektir.
Bu durumda mahkemece, HMK'nın 207. madde hükmü de nazara alınmak suretiyle dava konusu
senedin arka yüzündeki yazının davalıya ait olup olmadığı araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmesi
gerekirken tarafların iddia ve savunmaları ile dosya kapsamına uygun düşmeyen yazılı gerekçelerle
davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden davacı vekilinin karar düzeltme isteminin
kabulü ile Dairemizin onama ilamının kaldırılarak, mahkemece verilen kararın açıklanan nedenlerle
bozulması gerekmiştir...” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.06.2016 tarihli ve 2016/340 E., 2016/397 K. sayılı
kararı ile önceki gerekçelere ek olarak; tarafların hisse satışındaki gerçek değeri gizleyerek bir satış
gerçekleştirdikleri kabul edilse bile gizlenen gerçek sözleşme miktarının dava yoluyla istenebilmesinin
iyi niyet kurallarına aykırı olduğu, tarafların hile yolu ile gizledikleri işleme hukukî koruma
sağlanamayacağı, kaldı ki limited şirket hisse devirlerinin resmî şekle tabi olduğu, somut olayda
limited şirket hisse devrini içeren anlaşmanın geçerli olabilmesi için yine resmî şekilde yapılmasının
gerektiği, gizlendiği iddia edilen bedelin şekle uygun olarak yapılmadığı, kambiyo senedi şeklinde
vücut bulduğu, bu nedenle kambiyo senedi ile belirlendiği iddia edilen bedelin mutlak butlan ile sakat
olduğu buna göre işlem yapılamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflarca imzalanan noter onaylı,
23.02.2010 tarihli ve 1.000TL bedelli limited şirket hisse devir sözleşmesinin mevcudiyeti karşısında,
gerçek devir bedelinin dava konusu senet tutarı kadar olduğuna dair iddianın ileri sürülüp
sürülemeyeceği ve buradan varılacak sonuca göre dava konusu senet arkasında yazılı kaydın davalıdan
sadır olduğunun belirlenmesi hâlinde bu hususun hisse devir bedelinin dava konusu senet tutarı kadar
olduğuna dair davalı yönünden bir borç ikrarı niteliğinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce direnme kararında ilk
hükmün gerekçesinde açıkça yer almayan hususlara yer verilmesi karşısında, direnme kararının yeni
hüküm niteliğinde olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış; mahkemece verilen ilk hükümde
muvazaa hususuna ilişkin gerekçenin bulunduğu, direnme hükmünde de bu kapsamda bozma kararına
karşı cevap mahiyetinde bir gerekçeye yer verildiği dikkate alındığında; direnme kararının yeni hüküm
niteliğinde olmadığı belirtilmek suretiyle ön sorun oy birliği ile aşılarak işin esasının incelenmesine
geçilmiştir.
IV. GEREKÇE
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve
kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
14. Dava ve şirket hisse devir sözleşmesinin yapıldığı tarih itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı
TTK’nın limited şirketlerde hisse devrine ilişkin düzenleme içeren 520. maddesi; “Bir payın devri,
şirket hakkında ancak şirkete bildirilmek ve pay defterine kaydedilmek şartiyle hüküm ifade eder.
Devir hususunun pay defterine kaydedilebilmesi için, ortaklardan en az dörtte üçünün devre muvafakat
etmesi ve bunların esas sermayesinin en az dörtte üçüne sahip olması şarttır.
Ortağın koymayı taahhüt ettiği sermaye ayın ise, payını şirketin kuruluşunu takip eden üç yıl içinde
başkasına devredemez.
Şirket mukavelesi payların devrini yasak edebileceği gibi yukarıki fıkralarda derpiş edilenlerden daha
ağır şartlara da bağlı tutabilir.
Payın devri veya devir vadi hakkındaki mukavele yazılı şekilde yapılmış ve imzası noterce tasdik
ettirilmiş olmadıkça ilgililer arasında dahi, hüküm ifade etmez.” hükmünü içermektedir. Bu amir
hükme göre limited şirket hisse devir sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve tarafların imzalarının
noterce onaylanmış olması, niteliği itibariyle bir geçerlilik şartı olup anılan şekilde gerçekleştirilmeyen
hisse devir sözleşmesi taraflar arasında hüküm ifade etmez. Bu kapsamda akdedilecek limited şirket
hisse devir sözleşmesi 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) ilkelerine göre devredilen sermaye hisse
miktarı, devreden ve devralan taraf ile kararlaştırılmışsa devir bedelinin belirtilmesi gerekir.
15. Limited şirket hisse devir sözleşmesinde taraflar arasında bir bedel kararlaştırılması hâlinde bu
bedel resmî şekilde akdedilecek sözleşmede doğru olarak gösterilmelidir. Bir hisse devir
sözleşmesindeki gerçek satış bedelinin resmi senette daha düşük veya daha yüksek gösterilmiş olması;
böylece satış bedelinin doğru gösterilmemesi hâlinde hangi bedelin dikkate alınacağı önemli bir sorun
olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada gerçek bedel resmî evraka yansıtılmamış olmakla, bu özelliği
itibariyle, çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde de muvazaa hükümlerinden faydalanılması gereklidir.
16. Bilindiği üzere, bir sözleşmenin taraflarının, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, gerçek durumu
gizleyerek, gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında geçerli olmayan bir hususta anlaşmalarına
muvazaa; bu şekilde yapılan işlemlere de, muvazaalı işlemler adı verilir (HGK’nın 09.02.2005 tarihli
ve 2005/1-19 E., 2005/42 K. ile 16.6.2010 tarihli ve 2010/1-281 E., 2010/323 K. sayılı kararları).
Muvazaada, daima görünüşte var olan, ancak taraflarca gerçekte asla istenmeyen, salt üçüncü kişilere
yanlış kanaat verip onları aldatmak amacıyla yapılmış bir hukukî işlem ile bu işlemin aralarında geçerli
olmadığına ilişkin bir muvazaa anlaşması mevcuttur. Bazı durumlarda, bu ikisine ek olarak, tarafların
gerçek iradelerine uygun olan, ancak, çeşitli nedenlerle görünen işlemin arkasına sakladıkları bir gizli
işlem daha bulunur. Taraflar arasında bir gizli işlemin bulunup bulunmadığına göre bakılarak,
muvazaanın iki türünden söz edilir.
17. Tarafların, kendi aralarında geçerli herhangi bir hukukî işlem yapmak istemedikleri hâlde, salt
üçüncü kişilere, aralarında bir hukukî işlem varmış gibi görünmek için işlem yapmaları hâlinde mutlak
(basit) muvazaa söz konusu olur. Buna karşılık nispi (mevsuf) muvazaada, taraflar arasında gerçek
iradelerine uygun bir hukukî işlem bulunmakla birlikte bu işlem, kendi iradelerine uymayan, dışa karşı
yapılmış bir başka hukukî işlemle gizlenir. Bu muvazaa türü; bir sözleşmenin niteliğinde, taraflarının
şahsında, konusunda ve koşullarında söz konusu olabilir.
18. Bir sözleşmenin konusunda ve koşullarında muvazaa hâlinde, görünüşteki hukukî işlem tarafların
gerçek iradelerine uygundur. Ancak, görünüşteki işlemin bazı şartları ve konusunun belli bir bölümü,
aralarındaki gizli işlemden farklı düzenlenmiştir. Bu muvazaa da taraflar görünüşteki sözleşmenin bazı
koşullarını değiştirirken sözleşmenin tamamı, yani niteliği değil, bazı koşulları gizli sözleşmeye
uymaz. Açıklandığı üzere taraflar görünüşteki sözleşmeyi yapmayı ciddi olarak istemekte ve
niteliğinde de anlaşmaktadırlar. Ancak burada bedel, gerçek bedelden az veya fazla gösterilmektedir.
Yani görünüşteki sözleşmenin sadece bedeli değiştirilmektedir. Muvazaa, sözleşmesinin tamamında
değil bir unsurundadır (Özkaya, Eraslan: İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, Ankara 2011, s. 173).
19. Muvazaa sözleşmesinde şekil koşulu aranmaz. Yazılı veya sözlü yapılabilir. Görünüşteki sözleşme
şekle bağlı olsa dahi muvazaa sözleşmesinin yazılı veya resmî şekilde yapılması gerekmez.
Görünüşteki sözleşmenin şekle bağlı olması hâlinde muvazaanın yazılı delil ile ispat edilmesi kuralı
muvazaa sözleşmesinin yazılı olmasının geçerliliği için değil ispat edilebilmesi için aranan bir kuraldır.
Bu bağlamda görünüşteki yazılı bir sözleşmenin aksini iddia eden tarafın 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 200 ve BK’nın 13. maddeleri uyarınca iddiasını yazılı delil ile
ispat etmesi zorunludur. Muvazaa sözleşmesi görünüşteki sözleşmeyi değiştirdiğine veya hükümsüz
kıldığına göre ispat gücü kazanabilmesi için yazılı olması değinilen kanunların açık hükümleri
gereğidir (YİBK’nın 05.02.1947 tarihli ve 1945/20 E.,1947/6 K. sayılı kararı).
20. Bununla birlikte HMK’nın 202. maddesi uyarınca yazılı belgeyle (senetle) ispat zorunluluğu
bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilecek olup delil başlangıcı; iddia konusu
hukukî işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukukî işlemi muhtemel
gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş
belge olarak tanımlanmıştır. Bu kapsamda resmî şekilde akdedilmesi yasal zorunluluk olarak
belirlenen bir sözleşmeye ilişkin bedelde muvazaa iddiası, kural olarak yazılı delille ispatlanabilir ise
de; bedelde muvazaaya ilişkin iddianın tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu işlemi
muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya
gönderilmiş belgenin bulunması durumunda tanıkla ispat mümkündür.
21. Uyuşmazlık ile ilgili olarak değinilmesi gereken hususlardan biri olan borç ikrarına ilişkin olarak
hüküm içeren BK’nın 17. maddesine göre, borcun sebebini ihtiva etmemiş olsa bile borç ikrarı
geçerlidir. Her alacak hakkının varlığı, bunu sağlayan bir hukuk ilişkisine ve bunun sebebine dayanır.
Bu sebep, alacak hakkının doğumunu, hukukça ödenmesi gerekli bir hakkın var olduğunu sağlayan bir
olay veya tek taraflı ya da karşılıklı bir irade açıklamasını veya bu yol ile iki iradenin uygun olarak
birleşmesiyle meydana gelir. Oysa bu sebebi göstermeden, yalnız borçlu olduğunu açıklayan kişinin,
iki taraf arasındaki ilişkinin nedenini göstermeden, bir hakkın veya borcun varlığını, ödeneceği
iradesini açıklamasını kanun yeterli görmüştür.
22. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı ile davalı arasında dava dışı...
Unlu Mam. San. Tic. Ltd. Şti.’nin %20 sermaye hissesinin devri için 23.02.2010 tarihinde noter onaylı
sözleşme imzalandığı, anılan sözleşmede devir bedelinin 1.000TL olarak belirlendiği, davalı tarafından
davacıya anılan hisse devir bedeli olarak verildiği iddia olunan 22.02.2010 keşide tarihli ve 30.000
Euro bedelli senedin arka yüzünde “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir.” ibaresinin bulunduğu,
dava dışı... Unlu Mam. San. Tic. Ltd. Şti.’nin bahse konu hisse devrinin şirketin ortaklar kurulu
kararıyla onaylandığı anlaşılmaktadır.
23. Davacı tarafça hisse devir bedelinin noter onaylı sözleşmede belirtilen bedelden farklı olarak dava
konusu senet bedeli kadar olduğuna dair iddiası, niteliği itibariyle bedelde muvazaaya ilişkin olup bu
yöndeki iddianın ispatı ancak yazılı delil ile mümkündür. Dolayısıyla limited şirket hisse devir
sözleşmesinin resmî şekilde yapılmış ve sözleşmede belirli bedelin gösterilmiş olması, bedelde
muvazaaya dair iddianın ileri sürülmesine engel oluşturmayacağı gibi taraflarca muvazaalı şekilde
gizlendiği iddia olunan bedele ilişkin anlaşmaya dair ileri sürülen hak iddiası, iyi niyet kurallarına
aykırılık teşkil etmez. Ancak önemle belirtilmelidir ki; resmî şekilde yapılması kanunen zorunlu olan
limited şirket hisse devir sözleşmesinde bedelde muvazaa iddiasının yazılı delille ispatına ilişkin koşul,
geçerlilik koşulu olmayıp ispata ilişkin bir koşuldur. Bu bağlamda taraflar arasında imzalanan
görünürdeki sözleşmenin yapılmasında tarafların iradelerinin, hisse devir sözleşmesi yapma yönünde
birbirine uygun olması nedeniyle salt bedele ilişkin gizli anlaşmanın geçerliliği, görünürdeki
sözleşmenin geçerlilik şartlarına tabi değildir.
24. Bu kapsamda davacı tarafça limited şirket hisse devir sözleşmesinin bedelindeki muvazaa iddiasına
ilişkin dava konusu senedin arka yüzündeki “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir.” ibaresine
dayanılarak anılan ibarenin davalının eli ürünü olduğu, bu sebeple hisse devir bedelinin 1000TL
olmayıp senet bedeli olan 30.000 Euro olduğu iddia edilmiştir. Ancak dava konusu senedin arka
yüzündeki ibare altında herhangi bir imza bulunmamaktadır. Bu nedenle anılan ibarenin davalının eli
ürünü olduğunun tespiti durumunda bu ibare; limited şirket hisse devir bedelinin resmî şekilde yapılan
sözleşmede gösterilen bedelden ziyade dava konusu senet bedeli kadar olduğuna dair iddiayı tamamen
ispata yeterli olmamakla birlikte, söz konusu iddiayı muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen
kimse tarafından verilmiş bir belge olarak kabul edilebilir. Başka bir anlatımla dava konusu senet
arkasındaki “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir.” ibaresinin davalı eli ürünü olduğunun tespiti
hâlinde bu belge, şirket hisse devir sözleşmesinin senet bedeli kadar olduğuna dair iddia bakımından
bir yazılı delil başlangıcı niteliğindedir. Bu doğrultuda senet arkasındaki ibarenin davalıdan sadır
olduğunun belirlenmesi durumunda yazılı delil başlangıcı niteliği kazanacak olan bu belgeye
dayanılarak limited şirket hisse devir sözleşmesindeki bedelde muvazaa iddiasının tanıkla ispatı
mümkün hâle gelecektir.
25. Bu itibarla mahkemece ilk aşamada, dava konusu senet arkasındaki “Şirketin %20 hissesine
karşılık verilmiştir.” şeklindeki ibarenin davalının eli ürünü olup olmadığı belirlenerek, anılan ibarenin
davalı eli ürünü olduğunun tespiti hâlinde bu ibarenin yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge olarak
kabulüyle limited şirket hisse devir sözleşmesindeki bedelde muvazaa iddiasının tanıkla ispatının
mümkün hâle geleceği göz önüne alınarak senet arkasındaki ibare ve tanıkla yapılacak ispat faaliyeti
sonrasında yapılacak değerlendirme sonucu hâsıl olan sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; dava konusu senedin arkasındaki yazılı
beyanla birlikte bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği, senetteki imzanın inkâr edilmediği, senet
arkasındaki ibarenin davalıdan sadır olduğunun tespiti hâlinde hisse devir bedelinin senet bedeli kadar
olduğunun sabit olacağı, bu yazılı beyanın borç ikrarı niteliğinde olup ayrıca başka delillerle borcun
ispatına gerek bulunmadığı, anılan yazılı beyanın bedelde muvazaa iddiasını ispata yeterli olduğu,
senedin ön yüzüyle birlikte değerlendirildiğinde davalının imzasının mevcut olduğu, bu nedenle
direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri
sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
27. Hâl böyle olunca; direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı
bozulması gerekmektedir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe
ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla
uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince
BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar
düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, limited şirket hisse devri bedeline ilişkin alacak davasıdır.
Davacı,...
Unlu Mamûlleri San. Tic. Ltd. Şti.’ndeki 2 hissesini davalıya devrettiğini, usulüne uygun devir
işlemleri yapıldığını, Ankara 62. Noterliği’nin 23.02.2010 tarih 0248 yevmiye nolu hisse devir
sözleşmesinde devir bedeli 1000TL ise de, davalının 30.000 Euro bedelli bonoyu da bu hisse devri
karşılığında verdiğini, kambiyo senedine mahsus haciz yoluyla yaptığı takibin, ibraz için 1 yıllık süre
geçtiğinden dolayı şikâyet üzerine iptal edildiğini ileri sürerek, 30.000 Euro’nun reeskont faiziyle
tahsilini talep etmiştir.
Davalı, dava konusu senedin silah zoruyla imzalatıldığını, suç duyurusunda bulunduğunu, şirkette
davacının isteği üzerine çalıştığını, sonra işine son verildiğini, davacının işe alırken %20 hissesini
bedelsiz devredeceğini taahhüt ettiğini, senedin bedelsiz olduğunu savunmuştur.
Mahkemece, davaya konu senedin zorla alındığının ispatlanamadığı, savcılık soruşturmasında
takipsizlik kararı verildiği, hisse devir sözleşmesinde bedelin peşin alındığının yazılı olduğu, noter
işleminin taraflarının muvazaalı işlemlerine dayalı hak iddia edemeyecekleri gerekçesiyle davanın
reddine dair verilen karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle karar düzeltme aşamasında
bozulmuş, Mahkemece gizlenen gerçek sözleşme miktarının dava yoluyla istenebilmesinin iyi niyet
kurallarına aykırı olduğu, 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesi uyarınca resmî şekilde yapılmayan
işlemin hüküm ifade etmeyeceği, gizli anlaşmanın da geçerliliği için resmî şekilde yapılması gerektiği,
kambiyo senedi ile belirlendiği iddia olunan bedelin mutlak butlanla sakat olduğu gerekçeleriyle de
direnme kararı verilmiştir.
Davacı vekili, direnme kararını temyiz etmiştir.
Davacı dilekçelerinde 6762 sayılı TTK’nun 644. maddesini de belirtmiş ise de, dilekçelerinde ve
yargılama aşamalarında hisse devir bedelini istediğini, aralarındaki bu ilişkiye dayandığını iddia
etmekle, dava taraflar arasındaki limited şirket hisse devrinden doğan hisse devir bedeline ilişkin
alacak davası olarak nitelendirilmiştir.
Davacının limited şirketteki hissesinden %20 hissesini davalıya 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesine
uygun şekilde devrettiği dosyada bulunan Ankara 62. Noterliği’nin 23.02.2010 tarih 2408 yevmiye
nolu hisse devir sözleşmesi ve şirketin Ortaklar Kurulu Kararı ile, 03.03.2010 tarihli Ticaret Sicil
Gazetesi’ndeki ilan ve Ticaret Sicil Memurluğunun 21.09.2012 tarihli cevabi yazısındaki ticaret sicil
kaydından sabittir. Davalı da devrin yapıldığını beyan etmekte, ancak bedelsiz olduğunu ileri
sürmektedir. Davacı vekili, dava konusu 22.02.2010 tarihli 30.000 Euro bedelli senedin bu devrin
karşılığı düzenlendiğini ve ödenmediğini belirterek alacağını talep etmektedir. Davalının, senedin
zorla, tehditle alındığına dair savunması ispat edilemediğinden ve soruşturmanın da takipsizlik kararı
ile sonuçlandığı gerekçeleriyle bu iddiaları yerinde görülmemiş, davalı hükmü gerekçeden temyiz
etmemekle, bu husus uyuşmazlık dışında kalmıştır. Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki
uyuşmazlık, senetteki 30.000 Euro bedelin hisse devir bedeli olduğu iddiasına değer verilip
verilemeyeceği, bedeldeki muvazaanın noter devir sözleşmesi karşısında resmî belge ile ispatı gerekip
gerekmediği, senedin mutlak butlanla batıl olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Limited Şirket hisse devri, o tarihte yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesine tâbi olup,
davacı bu usule ve şekle uygun hisse devri neticesinde Limited Şirkette ortak olmuştur. Tarafların
noterde düzenlenen hisse devir sözleşmesinde hisse devir bedelini 1000TL olarak beyan ettikleri ve
nakden ve tamamen ödendiğinin sözleşmeye yazıldığı görülmektedir. Ancak davacı, 6762 sayılı
TTK’nun 693. maddesi uyarınca bonolarda da uygulanan TTK’nun 616. maddesi gereğince bir yıl
içinde ibraz edilmediğinden kambiyo senedi niteliğini yitiren bononun bu hisse devir bedeline karşılık
verildiğini ileri sürmüştür. Noterde düzenlenen devir sözleşmesindeki bedelin daha fazla olduğunun
ileri sürülmesi bedelde muvazaadır. Gerek Özel Daire’nin yerleşmiş içtihatlarında (11 HD’nun
30.10.2013 tarih 2013/3050 E- 2013/19136 K., 26.12.2017 tarih 2016/8791 E- 2017/7621 K.,
23.01.2019 tarih 2017/3500 E-2019/682 K. sayılı kararları) gerekse Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun
29.12.2012 tarih 2011/13-716 E-2012/106 K sayılı kararında belirtildiği gibi şekle bağlı devir
sözleşmesi için düzenlenecek muvazaa sözleşmesinin geçerliliği şekle bağlı değildir. Görünüşteki
yazılı sözleşmenin aksini iddia eden tarafın bu iddiasını yazılı delille ispat etmesi zorunludur. Somut
olayda nispi (mevsuf) muvazaa durumu olup, bu muvazaa türü sözleşmenin taraflarının şahsında,
konusunda ve koşullarında söz konusu olabilir. Görünüşteki hukukî işlem, tarafların gerçek iradelerine
uygundur, ancak bazı şartları aralarındaki gizli işlemden farklı düzenlenmiştir. Bu tür muvazaada,
sözleşmenin tamamı değil, yani niteliği değil, bazı koşulları gizli sözleşmeye uymaz. İşte, limited
şirket hisse devir sözleşmesindeki devir bedelinin sözleşmede yazılı olandan farklı olduğunun
gösterilmesinde nispi muvazaa vardır. 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesindeki şekle uygun hisse devri
için düzenlenecek muvazaa belgesinin geçerliliği şekle bağlı değildir, ancak ispatı yazılı belge ile
mümkün olacaktır.
Yapılan işlem 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesi uyarınca geçerlilik kazanmış ve davalı, şirketin
ortağı olmuştur. Hisseyi devralanın bedelden doğan borcunu tamamen yerine getirmemiş olması, şekle
uygun sözleşme ile doğan bu hukukî sonucu değiştiremez. Gerçek bedelden bir kısmının ödenmemesi,
devredene, bedelin ödenmeyen bölümünü isteme hakkı verecektir.
Somut olayda, Noter Hisse Devir Sözleşmesindeki bedelde muvazaaya dair, dava konusu senet delil
olarak sunulmuştur. Davalı tarafından, düzenleyen olarak imzalanmış olan ve imzası inkâr edilmeyen
kambiyo senedi; niteliğini yitirmiş, senedin üzerinde 30.000 Euro bedel yazılı olup, senet arkasında
“Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir” açıklaması mevcuttur. Davalının imzasını taşıyan bu yazılı
belge, arkasındaki yazılı beyanla birlikte bütün olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu yazının davalıya
ait olması hâlinde, Özel Dairenin bozma ilamında belirtildiği gibi, devir bedelinin noterdeki hisse devir
sözleşmesinde yazılan 1000TL olmayıp senet bedeli kadar olduğu sabit olacaktır. Bu yazılı beyan borç
ikrarı niteliğinde olup, ayrıca başka delillerle borcun varlığının ispatı da gerekmeyecektir.
Yazılı delil başlangıcı, iddia edilen hukukî işlemi tam olarak ispat edememekle beraber, o işlemi
muhtemel gösteren belgedir. İspatı istenen hukukî işlemin varlığı hakkında tam bir kanaat edinilmesine
elverişli olmasa da, iddia edilen işlem hakkında az da olsa yeterli bilgiyi içeren belgeler yazılı delil
başlangıcıdır (Pekcanıtez Usûl-Medeni Usûl Hukuku 15. Bası. Cilt II. Sayfa 1844). Somut belgede
borç ikrarı vardır ve bedelde muvazaayı tam ispata ilişkin yazılı bir beyandır. Senedin ön yüzüyle
bütün olarak değerlendirildiğinde de davalının imzası mevcut olduğu gibi, bozmada belirtildiği gibi
arkadaki yazının davalıya aidiyeti belirlenmesi hâlinde başkaca delile ihtiyaç yoktur. Senette, yazılı
borç ikrarına ilişkin beyan olmasaydı senet, bedelde muvazaaya tam bir kanaat edinilmesine elverişli
olmayıp, muvazaayı muhtemel gösteren belge olarak yazılı delil başlangıcı sayılabilirdi.
Belirtilen gerekçelerle, hükmün Özel Daire bozmasındaki gibi bozulması gerektiğini
düşündüğümüzden Sayın Çoğunluğun yazılı delil başlangıcı nitelendirmesine ilişkin değişik
gerekçeyle bozma görüşüne katılamıyoruz.