YARGI İÇTİHATLARI

23.08.2022 Salı
YARGI İÇTİHADI
ŞİRKET PAY DEVİR SÖZLEŞMESİ - BEDELDE MUVAZAA - İSPATI
Şirket pay devri sözleşmesinde bedelde muvazaa iddiası ancak yazılı belge ile ispatlanabilir. Ancak yazılı delil başlangıcı var ise tanık dinlenebilir.

T.C.

YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

Esas No: 2017/2905

Karar No: 2021/1214

Karar Tarihi: 12.10.2021

YARGITAY KARARI

YARGITAY KARARI

MAHKEMESİ:Ticaret Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11. Asliye

Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi

üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda onanmış, davacı vekilinin karar

düzeltme istemi üzerine onama kararı kaldırılarak hüküm bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma

kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; davalının bir ticari ilişki sebebiyle 30.000 Euro bedelli bonoyu müvekkiline verdiğini,

müvekkilinin akrabalık ilişkisine güvenerek vade tarihi bulunmayan bonoyu aldığını, bono bedeli

ödenmeyince müvekkilinin icra takibi başlattığını, davalının şikâyeti üzerine İcra Hukuk

Mahkemesince bononun ibrazı için bir yıllık sürenin geçtiği gerekçesiyle takibin iptal edildiğini, ancak

borcun ödenmediğini, bu nedenle davalının sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek 6762 sayılı Türk

Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 644. maddesi uyarınca 30.000 Euro'nun reeskont faiziyle

birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili; davacının... Unlu Mam. San. Tic. Ltd. Şti.'nin ortağı ve müdürü olduğunu,

müvekkilinden şirkette çalışmasını istediğini, maaş ve %20 şirket hissesini bedelsiz devredeceğini

taahhüt ettiğini, hisse devrinin 19.02.2010 tarihinde yapıldığını, ancak taraflar arasında anlaşmazlığın

baş gösterdiğini, dava konusu senedin silah zoruyla müvekkiline imzalatıldığını, bu hususta suç

duyurusunda bulunulduğunu, müvekkilinin işine son verildiğini, müvekkili ile davacı arasında bir ticari

ilişkinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.12.2013 tarihli ve 2011/480 E., 2013/392 K. sayılı

kararı ile; vade tarihinin bulunmaması ve düzenlenme tarihinde oynama bulunması nedeniyle icra

takibine dayanak belgenin bono niteliğinde olmadığı, davanın hisse senedi alım satımı nedeniyle

oluşan alacak nedeniyle açılan dava olduğu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca senedin zorla

imzalatıldığı iddiası ile başlatılan soruşturmada yeterli delil bulunmaması nedeniyle takipsizlik kararı

verildiği, zorla belge alımına dair hususun kanıtlanamadığı, ancak hisse devir sözleşmesinde hisse

devrine ilişkin bedelin peşin olarak ödendiğinin belirtildiği, tarafların noter önünde düzenlenen satışa

dair belgenin gerçeği yansıtmadığı hususunda muvazaalı işlemlerine dayalı olarak hak iddia

edemeyecekleri, davacının bononun hisse bedeli karşılığında verildiğini kanıtlayamadığı, dayanak

senedin delil başlangıcı niteliğinde olup tek başına alacağın varlığını ispatlayabilir niteliğinin

bulunmadığı, alacağın varlığının başkaca delillerle ispatlanmasının gerektiği gerekçesiyle davanın

reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde

bulunmuş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.02.2015 tarihli ve 2015/64 E., 2015/1576 K. sayılı kararı

ile kararın onanmasına karar verilmiş, bunun üzerine davacı vekili karar düzeltme isteminde

bulunmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 24.12.2015 tarihli ve 2015/6569 E., 2015/13908 K. sayılı kararı ile;

“…Dava, TTK'nın 644. maddesine dayalı olarak açılmış olup davacı vekili 26.07.2012 tarihli

dilekçesinde dava konusu bononun davacının dava dışı... Unlu Mamüller San. Ltd. Şti'deki hisselerinin

bir kısmının davalıya devri karşılığında verildiğini belirtmiştir. Dosyada mevcut Ankara 62.

Noterliği'nin 23.02.2010 tarih 02408 yevmiye nolu limited şirket hisse devir sözleşmesi incelendiğinde

davacı ...'un dava dışı... Unlu Mamüller San. Ltd.Şti'ndeki 2 hissesini 1.000,00 TL karşılığında davalı

...'ya devrettiği görülmektedir. Davalı vekili cevap dilekçesinde, şirket hissesinin müvekkili ...'ya

bedelsiz olarak verildiğini, dava konusu senedin de zorla imzalatılarak alındığını, bedelsiz olduğunu

savunmuştur. Bu savunma karşısında davacı vekili davalının savunmasının aksine dava konusu senedin

şirketin %20 hissesinin devri karşılığında verildiğini senedin arka yüzüne davalı tarafından kendi el

yazısı ile “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir” ibaresinin yazıldığını iddia etmiştir.

Mahkeme gerekçesinde “dava konusu bononun vade tarihinin bulunmaması” ve “düzenlenme tarihinde

tahrifat olması” nedeniyle bono niteliğinde bulunmadığı kabul edilmiş ise de dava konusu bononun 1

yıllık ibraz süresinin geçirildiği sabit olmakla birlikte düzenleme tarihinde tahrifat olduğu hususu

yargılamanın hiç bir aşamasında taraflarca ileri sürülmemiştir.

Dava konusu senedin arka yüzündeki “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir” ibaresinin davalıdan

sadır olduğunun anlaşılması halinde devir bedelinin Ankara 62. Noterliği'nin 23.02.2010 tarihli hisse

devir sözleşmesinde yazılan 1.000 TL olmayıp senet bedeli kadar olduğu, bu taktirde de hisse devir

bedelinin ödenmediği anlaşılmış olacaktır.

Yine davacının ibraz ettiği senedin arka yüzündeki yazının davalıdan sadır olması halinde senet açıkça

davalının borç ikrarını içerdiğinden ayrıca başka delillerle borcun varlığının ispatı da gerekmeyecektir.

Bu durumda mahkemece, HMK'nın 207. madde hükmü de nazara alınmak suretiyle dava konusu

senedin arka yüzündeki yazının davalıya ait olup olmadığı araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmesi

gerekirken tarafların iddia ve savunmaları ile dosya kapsamına uygun düşmeyen yazılı gerekçelerle

davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden davacı vekilinin karar düzeltme isteminin

kabulü ile Dairemizin onama ilamının kaldırılarak, mahkemece verilen kararın açıklanan nedenlerle

bozulması gerekmiştir...” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.06.2016 tarihli ve 2016/340 E., 2016/397 K. sayılı

kararı ile önceki gerekçelere ek olarak; tarafların hisse satışındaki gerçek değeri gizleyerek bir satış

gerçekleştirdikleri kabul edilse bile gizlenen gerçek sözleşme miktarının dava yoluyla istenebilmesinin

iyi niyet kurallarına aykırı olduğu, tarafların hile yolu ile gizledikleri işleme hukukî koruma

sağlanamayacağı, kaldı ki limited şirket hisse devirlerinin resmî şekle tabi olduğu, somut olayda

limited şirket hisse devrini içeren anlaşmanın geçerli olabilmesi için yine resmî şekilde yapılmasının

gerektiği, gizlendiği iddia edilen bedelin şekle uygun olarak yapılmadığı, kambiyo senedi şeklinde

vücut bulduğu, bu nedenle kambiyo senedi ile belirlendiği iddia edilen bedelin mutlak butlan ile sakat

olduğu buna göre işlem yapılamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflarca imzalanan noter onaylı,

23.02.2010 tarihli ve 1.000TL bedelli limited şirket hisse devir sözleşmesinin mevcudiyeti karşısında,

gerçek devir bedelinin dava konusu senet tutarı kadar olduğuna dair iddianın ileri sürülüp

sürülemeyeceği ve buradan varılacak sonuca göre dava konusu senet arkasında yazılı kaydın davalıdan

sadır olduğunun belirlenmesi hâlinde bu hususun hisse devir bedelinin dava konusu senet tutarı kadar

olduğuna dair davalı yönünden bir borç ikrarı niteliğinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce direnme kararında ilk

hükmün gerekçesinde açıkça yer almayan hususlara yer verilmesi karşısında, direnme kararının yeni

hüküm niteliğinde olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış; mahkemece verilen ilk hükümde

muvazaa hususuna ilişkin gerekçenin bulunduğu, direnme hükmünde de bu kapsamda bozma kararına

karşı cevap mahiyetinde bir gerekçeye yer verildiği dikkate alındığında; direnme kararının yeni hüküm

niteliğinde olmadığı belirtilmek suretiyle ön sorun oy birliği ile aşılarak işin esasının incelenmesine

geçilmiştir.

IV. GEREKÇE

13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve

kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

14. Dava ve şirket hisse devir sözleşmesinin yapıldığı tarih itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı

TTK’nın limited şirketlerde hisse devrine ilişkin düzenleme içeren 520. maddesi; “Bir payın devri,

şirket hakkında ancak şirkete bildirilmek ve pay defterine kaydedilmek şartiyle hüküm ifade eder.

Devir hususunun pay defterine kaydedilebilmesi için, ortaklardan en az dörtte üçünün devre muvafakat

etmesi ve bunların esas sermayesinin en az dörtte üçüne sahip olması şarttır.

Ortağın koymayı taahhüt ettiği sermaye ayın ise, payını şirketin kuruluşunu takip eden üç yıl içinde

başkasına devredemez.

Şirket mukavelesi payların devrini yasak edebileceği gibi yukarıki fıkralarda derpiş edilenlerden daha

ağır şartlara da bağlı tutabilir.

Payın devri veya devir vadi hakkındaki mukavele yazılı şekilde yapılmış ve imzası noterce tasdik

ettirilmiş olmadıkça ilgililer arasında dahi, hüküm ifade etmez.” hükmünü içermektedir. Bu amir

hükme göre limited şirket hisse devir sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve tarafların imzalarının

noterce onaylanmış olması, niteliği itibariyle bir geçerlilik şartı olup anılan şekilde gerçekleştirilmeyen

hisse devir sözleşmesi taraflar arasında hüküm ifade etmez. Bu kapsamda akdedilecek limited şirket

hisse devir sözleşmesi 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) ilkelerine göre devredilen sermaye hisse

miktarı, devreden ve devralan taraf ile kararlaştırılmışsa devir bedelinin belirtilmesi gerekir.

15. Limited şirket hisse devir sözleşmesinde taraflar arasında bir bedel kararlaştırılması hâlinde bu

bedel resmî şekilde akdedilecek sözleşmede doğru olarak gösterilmelidir. Bir hisse devir

sözleşmesindeki gerçek satış bedelinin resmi senette daha düşük veya daha yüksek gösterilmiş olması;

böylece satış bedelinin doğru gösterilmemesi hâlinde hangi bedelin dikkate alınacağı önemli bir sorun

olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada gerçek bedel resmî evraka yansıtılmamış olmakla, bu özelliği

itibariyle, çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde de muvazaa hükümlerinden faydalanılması gereklidir.

16. Bilindiği üzere, bir sözleşmenin taraflarının, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, gerçek durumu

gizleyerek, gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında geçerli olmayan bir hususta anlaşmalarına

muvazaa; bu şekilde yapılan işlemlere de, muvazaalı işlemler adı verilir (HGK’nın 09.02.2005 tarihli

ve 2005/1-19 E., 2005/42 K. ile 16.6.2010 tarihli ve 2010/1-281 E., 2010/323 K. sayılı kararları).

Muvazaada, daima görünüşte var olan, ancak taraflarca gerçekte asla istenmeyen, salt üçüncü kişilere

yanlış kanaat verip onları aldatmak amacıyla yapılmış bir hukukî işlem ile bu işlemin aralarında geçerli

olmadığına ilişkin bir muvazaa anlaşması mevcuttur. Bazı durumlarda, bu ikisine ek olarak, tarafların

gerçek iradelerine uygun olan, ancak, çeşitli nedenlerle görünen işlemin arkasına sakladıkları bir gizli

işlem daha bulunur. Taraflar arasında bir gizli işlemin bulunup bulunmadığına göre bakılarak,

muvazaanın iki türünden söz edilir.

17. Tarafların, kendi aralarında geçerli herhangi bir hukukî işlem yapmak istemedikleri hâlde, salt

üçüncü kişilere, aralarında bir hukukî işlem varmış gibi görünmek için işlem yapmaları hâlinde mutlak

(basit) muvazaa söz konusu olur. Buna karşılık nispi (mevsuf) muvazaada, taraflar arasında gerçek

iradelerine uygun bir hukukî işlem bulunmakla birlikte bu işlem, kendi iradelerine uymayan, dışa karşı

yapılmış bir başka hukukî işlemle gizlenir. Bu muvazaa türü; bir sözleşmenin niteliğinde, taraflarının

şahsında, konusunda ve koşullarında söz konusu olabilir.

18. Bir sözleşmenin konusunda ve koşullarında muvazaa hâlinde, görünüşteki hukukî işlem tarafların

gerçek iradelerine uygundur. Ancak, görünüşteki işlemin bazı şartları ve konusunun belli bir bölümü,

aralarındaki gizli işlemden farklı düzenlenmiştir. Bu muvazaa da taraflar görünüşteki sözleşmenin bazı

koşullarını değiştirirken sözleşmenin tamamı, yani niteliği değil, bazı koşulları gizli sözleşmeye

uymaz. Açıklandığı üzere taraflar görünüşteki sözleşmeyi yapmayı ciddi olarak istemekte ve

niteliğinde de anlaşmaktadırlar. Ancak burada bedel, gerçek bedelden az veya fazla gösterilmektedir.

Yani görünüşteki sözleşmenin sadece bedeli değiştirilmektedir. Muvazaa, sözleşmesinin tamamında

değil bir unsurundadır (Özkaya, Eraslan: İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, Ankara 2011, s. 173).

19. Muvazaa sözleşmesinde şekil koşulu aranmaz. Yazılı veya sözlü yapılabilir. Görünüşteki sözleşme

şekle bağlı olsa dahi muvazaa sözleşmesinin yazılı veya resmî şekilde yapılması gerekmez.

Görünüşteki sözleşmenin şekle bağlı olması hâlinde muvazaanın yazılı delil ile ispat edilmesi kuralı

muvazaa sözleşmesinin yazılı olmasının geçerliliği için değil ispat edilebilmesi için aranan bir kuraldır.

Bu bağlamda görünüşteki yazılı bir sözleşmenin aksini iddia eden tarafın 6100 sayılı Hukuk

Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 200 ve BK’nın 13. maddeleri uyarınca iddiasını yazılı delil ile

ispat etmesi zorunludur. Muvazaa sözleşmesi görünüşteki sözleşmeyi değiştirdiğine veya hükümsüz

kıldığına göre ispat gücü kazanabilmesi için yazılı olması değinilen kanunların açık hükümleri

gereğidir (YİBK’nın 05.02.1947 tarihli ve 1945/20 E.,1947/6 K. sayılı kararı).

20. Bununla birlikte HMK’nın 202. maddesi uyarınca yazılı belgeyle (senetle) ispat zorunluluğu

bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilecek olup delil başlangıcı; iddia konusu

hukukî işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukukî işlemi muhtemel

gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş

belge olarak tanımlanmıştır. Bu kapsamda resmî şekilde akdedilmesi yasal zorunluluk olarak

belirlenen bir sözleşmeye ilişkin bedelde muvazaa iddiası, kural olarak yazılı delille ispatlanabilir ise

de; bedelde muvazaaya ilişkin iddianın tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu işlemi

muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya

gönderilmiş belgenin bulunması durumunda tanıkla ispat mümkündür.

21. Uyuşmazlık ile ilgili olarak değinilmesi gereken hususlardan biri olan borç ikrarına ilişkin olarak

hüküm içeren BK’nın 17. maddesine göre, borcun sebebini ihtiva etmemiş olsa bile borç ikrarı

geçerlidir. Her alacak hakkının varlığı, bunu sağlayan bir hukuk ilişkisine ve bunun sebebine dayanır.

Bu sebep, alacak hakkının doğumunu, hukukça ödenmesi gerekli bir hakkın var olduğunu sağlayan bir

olay veya tek taraflı ya da karşılıklı bir irade açıklamasını veya bu yol ile iki iradenin uygun olarak

birleşmesiyle meydana gelir. Oysa bu sebebi göstermeden, yalnız borçlu olduğunu açıklayan kişinin,

iki taraf arasındaki ilişkinin nedenini göstermeden, bir hakkın veya borcun varlığını, ödeneceği

iradesini açıklamasını kanun yeterli görmüştür.

22. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı ile davalı arasında dava dışı...

Unlu Mam. San. Tic. Ltd. Şti.’nin %20 sermaye hissesinin devri için 23.02.2010 tarihinde noter onaylı

sözleşme imzalandığı, anılan sözleşmede devir bedelinin 1.000TL olarak belirlendiği, davalı tarafından

davacıya anılan hisse devir bedeli olarak verildiği iddia olunan 22.02.2010 keşide tarihli ve 30.000

Euro bedelli senedin arka yüzünde “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir.” ibaresinin bulunduğu,

dava dışı... Unlu Mam. San. Tic. Ltd. Şti.’nin bahse konu hisse devrinin şirketin ortaklar kurulu

kararıyla onaylandığı anlaşılmaktadır.

23. Davacı tarafça hisse devir bedelinin noter onaylı sözleşmede belirtilen bedelden farklı olarak dava

konusu senet bedeli kadar olduğuna dair iddiası, niteliği itibariyle bedelde muvazaaya ilişkin olup bu

yöndeki iddianın ispatı ancak yazılı delil ile mümkündür. Dolayısıyla limited şirket hisse devir

sözleşmesinin resmî şekilde yapılmış ve sözleşmede belirli bedelin gösterilmiş olması, bedelde

muvazaaya dair iddianın ileri sürülmesine engel oluşturmayacağı gibi taraflarca muvazaalı şekilde

gizlendiği iddia olunan bedele ilişkin anlaşmaya dair ileri sürülen hak iddiası, iyi niyet kurallarına

aykırılık teşkil etmez. Ancak önemle belirtilmelidir ki; resmî şekilde yapılması kanunen zorunlu olan

limited şirket hisse devir sözleşmesinde bedelde muvazaa iddiasının yazılı delille ispatına ilişkin koşul,

geçerlilik koşulu olmayıp ispata ilişkin bir koşuldur. Bu bağlamda taraflar arasında imzalanan

görünürdeki sözleşmenin yapılmasında tarafların iradelerinin, hisse devir sözleşmesi yapma yönünde

birbirine uygun olması nedeniyle salt bedele ilişkin gizli anlaşmanın geçerliliği, görünürdeki

sözleşmenin geçerlilik şartlarına tabi değildir.

24. Bu kapsamda davacı tarafça limited şirket hisse devir sözleşmesinin bedelindeki muvazaa iddiasına

ilişkin dava konusu senedin arka yüzündeki “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir.” ibaresine

dayanılarak anılan ibarenin davalının eli ürünü olduğu, bu sebeple hisse devir bedelinin 1000TL

olmayıp senet bedeli olan 30.000 Euro olduğu iddia edilmiştir. Ancak dava konusu senedin arka

yüzündeki ibare altında herhangi bir imza bulunmamaktadır. Bu nedenle anılan ibarenin davalının eli

ürünü olduğunun tespiti durumunda bu ibare; limited şirket hisse devir bedelinin resmî şekilde yapılan

sözleşmede gösterilen bedelden ziyade dava konusu senet bedeli kadar olduğuna dair iddiayı tamamen

ispata yeterli olmamakla birlikte, söz konusu iddiayı muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen

kimse tarafından verilmiş bir belge olarak kabul edilebilir. Başka bir anlatımla dava konusu senet

arkasındaki “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir.” ibaresinin davalı eli ürünü olduğunun tespiti

hâlinde bu belge, şirket hisse devir sözleşmesinin senet bedeli kadar olduğuna dair iddia bakımından

bir yazılı delil başlangıcı niteliğindedir. Bu doğrultuda senet arkasındaki ibarenin davalıdan sadır

olduğunun belirlenmesi durumunda yazılı delil başlangıcı niteliği kazanacak olan bu belgeye

dayanılarak limited şirket hisse devir sözleşmesindeki bedelde muvazaa iddiasının tanıkla ispatı

mümkün hâle gelecektir.

25. Bu itibarla mahkemece ilk aşamada, dava konusu senet arkasındaki “Şirketin %20 hissesine

karşılık verilmiştir.” şeklindeki ibarenin davalının eli ürünü olup olmadığı belirlenerek, anılan ibarenin

davalı eli ürünü olduğunun tespiti hâlinde bu ibarenin yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge olarak

kabulüyle limited şirket hisse devir sözleşmesindeki bedelde muvazaa iddiasının tanıkla ispatının

mümkün hâle geleceği göz önüne alınarak senet arkasındaki ibare ve tanıkla yapılacak ispat faaliyeti

sonrasında yapılacak değerlendirme sonucu hâsıl olan sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; dava konusu senedin arkasındaki yazılı

beyanla birlikte bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği, senetteki imzanın inkâr edilmediği, senet

arkasındaki ibarenin davalıdan sadır olduğunun tespiti hâlinde hisse devir bedelinin senet bedeli kadar

olduğunun sabit olacağı, bu yazılı beyanın borç ikrarı niteliğinde olup ayrıca başka delillerle borcun

ispatına gerek bulunmadığı, anılan yazılı beyanın bedelde muvazaa iddiasını ispata yeterli olduğu,

senedin ön yüzüyle birlikte değerlendirildiğinde davalının imzasının mevcut olduğu, bu nedenle

direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri

sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

27. Hâl böyle olunca; direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı

bozulması gerekmektedir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe

ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla

uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince

BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar

düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Dava, limited şirket hisse devri bedeline ilişkin alacak davasıdır.

Davacı,...

Unlu Mamûlleri San. Tic. Ltd. Şti.’ndeki 2 hissesini davalıya devrettiğini, usulüne uygun devir

işlemleri yapıldığını, Ankara 62. Noterliği’nin 23.02.2010 tarih 0248 yevmiye nolu hisse devir

sözleşmesinde devir bedeli 1000TL ise de, davalının 30.000 Euro bedelli bonoyu da bu hisse devri

karşılığında verdiğini, kambiyo senedine mahsus haciz yoluyla yaptığı takibin, ibraz için 1 yıllık süre

geçtiğinden dolayı şikâyet üzerine iptal edildiğini ileri sürerek, 30.000 Euro’nun reeskont faiziyle

tahsilini talep etmiştir.

Davalı, dava konusu senedin silah zoruyla imzalatıldığını, suç duyurusunda bulunduğunu, şirkette

davacının isteği üzerine çalıştığını, sonra işine son verildiğini, davacının işe alırken %20 hissesini

bedelsiz devredeceğini taahhüt ettiğini, senedin bedelsiz olduğunu savunmuştur.

Mahkemece, davaya konu senedin zorla alındığının ispatlanamadığı, savcılık soruşturmasında

takipsizlik kararı verildiği, hisse devir sözleşmesinde bedelin peşin alındığının yazılı olduğu, noter

işleminin taraflarının muvazaalı işlemlerine dayalı hak iddia edemeyecekleri gerekçesiyle davanın

reddine dair verilen karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle karar düzeltme aşamasında

bozulmuş, Mahkemece gizlenen gerçek sözleşme miktarının dava yoluyla istenebilmesinin iyi niyet

kurallarına aykırı olduğu, 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesi uyarınca resmî şekilde yapılmayan

işlemin hüküm ifade etmeyeceği, gizli anlaşmanın da geçerliliği için resmî şekilde yapılması gerektiği,

kambiyo senedi ile belirlendiği iddia olunan bedelin mutlak butlanla sakat olduğu gerekçeleriyle de

direnme kararı verilmiştir.

Davacı vekili, direnme kararını temyiz etmiştir.

Davacı dilekçelerinde 6762 sayılı TTK’nun 644. maddesini de belirtmiş ise de, dilekçelerinde ve

yargılama aşamalarında hisse devir bedelini istediğini, aralarındaki bu ilişkiye dayandığını iddia

etmekle, dava taraflar arasındaki limited şirket hisse devrinden doğan hisse devir bedeline ilişkin

alacak davası olarak nitelendirilmiştir.

Davacının limited şirketteki hissesinden %20 hissesini davalıya 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesine

uygun şekilde devrettiği dosyada bulunan Ankara 62. Noterliği’nin 23.02.2010 tarih 2408 yevmiye

nolu hisse devir sözleşmesi ve şirketin Ortaklar Kurulu Kararı ile, 03.03.2010 tarihli Ticaret Sicil

Gazetesi’ndeki ilan ve Ticaret Sicil Memurluğunun 21.09.2012 tarihli cevabi yazısındaki ticaret sicil

kaydından sabittir. Davalı da devrin yapıldığını beyan etmekte, ancak bedelsiz olduğunu ileri

sürmektedir. Davacı vekili, dava konusu 22.02.2010 tarihli 30.000 Euro bedelli senedin bu devrin

karşılığı düzenlendiğini ve ödenmediğini belirterek alacağını talep etmektedir. Davalının, senedin

zorla, tehditle alındığına dair savunması ispat edilemediğinden ve soruşturmanın da takipsizlik kararı

ile sonuçlandığı gerekçeleriyle bu iddiaları yerinde görülmemiş, davalı hükmü gerekçeden temyiz

etmemekle, bu husus uyuşmazlık dışında kalmıştır. Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki

uyuşmazlık, senetteki 30.000 Euro bedelin hisse devir bedeli olduğu iddiasına değer verilip

verilemeyeceği, bedeldeki muvazaanın noter devir sözleşmesi karşısında resmî belge ile ispatı gerekip

gerekmediği, senedin mutlak butlanla batıl olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Limited Şirket hisse devri, o tarihte yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesine tâbi olup,

davacı bu usule ve şekle uygun hisse devri neticesinde Limited Şirkette ortak olmuştur. Tarafların

noterde düzenlenen hisse devir sözleşmesinde hisse devir bedelini 1000TL olarak beyan ettikleri ve

nakden ve tamamen ödendiğinin sözleşmeye yazıldığı görülmektedir. Ancak davacı, 6762 sayılı

TTK’nun 693. maddesi uyarınca bonolarda da uygulanan TTK’nun 616. maddesi gereğince bir yıl

içinde ibraz edilmediğinden kambiyo senedi niteliğini yitiren bononun bu hisse devir bedeline karşılık

verildiğini ileri sürmüştür. Noterde düzenlenen devir sözleşmesindeki bedelin daha fazla olduğunun

ileri sürülmesi bedelde muvazaadır. Gerek Özel Daire’nin yerleşmiş içtihatlarında (11 HD’nun

30.10.2013 tarih 2013/3050 E- 2013/19136 K., 26.12.2017 tarih 2016/8791 E- 2017/7621 K.,

23.01.2019 tarih 2017/3500 E-2019/682 K. sayılı kararları) gerekse Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun

29.12.2012 tarih 2011/13-716 E-2012/106 K sayılı kararında belirtildiği gibi şekle bağlı devir

sözleşmesi için düzenlenecek muvazaa sözleşmesinin geçerliliği şekle bağlı değildir. Görünüşteki

yazılı sözleşmenin aksini iddia eden tarafın bu iddiasını yazılı delille ispat etmesi zorunludur. Somut

olayda nispi (mevsuf) muvazaa durumu olup, bu muvazaa türü sözleşmenin taraflarının şahsında,

konusunda ve koşullarında söz konusu olabilir. Görünüşteki hukukî işlem, tarafların gerçek iradelerine

uygundur, ancak bazı şartları aralarındaki gizli işlemden farklı düzenlenmiştir. Bu tür muvazaada,

sözleşmenin tamamı değil, yani niteliği değil, bazı koşulları gizli sözleşmeye uymaz. İşte, limited

şirket hisse devir sözleşmesindeki devir bedelinin sözleşmede yazılı olandan farklı olduğunun

gösterilmesinde nispi muvazaa vardır. 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesindeki şekle uygun hisse devri

için düzenlenecek muvazaa belgesinin geçerliliği şekle bağlı değildir, ancak ispatı yazılı belge ile

mümkün olacaktır.

Yapılan işlem 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesi uyarınca geçerlilik kazanmış ve davalı, şirketin

ortağı olmuştur. Hisseyi devralanın bedelden doğan borcunu tamamen yerine getirmemiş olması, şekle

uygun sözleşme ile doğan bu hukukî sonucu değiştiremez. Gerçek bedelden bir kısmının ödenmemesi,

devredene, bedelin ödenmeyen bölümünü isteme hakkı verecektir.

Somut olayda, Noter Hisse Devir Sözleşmesindeki bedelde muvazaaya dair, dava konusu senet delil

olarak sunulmuştur. Davalı tarafından, düzenleyen olarak imzalanmış olan ve imzası inkâr edilmeyen

kambiyo senedi; niteliğini yitirmiş, senedin üzerinde 30.000 Euro bedel yazılı olup, senet arkasında

“Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir” açıklaması mevcuttur. Davalının imzasını taşıyan bu yazılı

belge, arkasındaki yazılı beyanla birlikte bütün olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu yazının davalıya

ait olması hâlinde, Özel Dairenin bozma ilamında belirtildiği gibi, devir bedelinin noterdeki hisse devir

sözleşmesinde yazılan 1000TL olmayıp senet bedeli kadar olduğu sabit olacaktır. Bu yazılı beyan borç

ikrarı niteliğinde olup, ayrıca başka delillerle borcun varlığının ispatı da gerekmeyecektir.

Yazılı delil başlangıcı, iddia edilen hukukî işlemi tam olarak ispat edememekle beraber, o işlemi

muhtemel gösteren belgedir. İspatı istenen hukukî işlemin varlığı hakkında tam bir kanaat edinilmesine

elverişli olmasa da, iddia edilen işlem hakkında az da olsa yeterli bilgiyi içeren belgeler yazılı delil

başlangıcıdır (Pekcanıtez Usûl-Medeni Usûl Hukuku 15. Bası. Cilt II. Sayfa 1844). Somut belgede

borç ikrarı vardır ve bedelde muvazaayı tam ispata ilişkin yazılı bir beyandır. Senedin ön yüzüyle

bütün olarak değerlendirildiğinde de davalının imzası mevcut olduğu gibi, bozmada belirtildiği gibi

arkadaki yazının davalıya aidiyeti belirlenmesi hâlinde başkaca delile ihtiyaç yoktur. Senette, yazılı

borç ikrarına ilişkin beyan olmasaydı senet, bedelde muvazaaya tam bir kanaat edinilmesine elverişli

olmayıp, muvazaayı muhtemel gösteren belge olarak yazılı delil başlangıcı sayılabilirdi.

Belirtilen gerekçelerle, hükmün Özel Daire bozmasındaki gibi bozulması gerektiğini

düşündüğümüzden Sayın Çoğunluğun yazılı delil başlangıcı nitelendirmesine ilişkin değişik

gerekçeyle bozma görüşüne katılamıyoruz.